Zaman kendi kendini soyutluyor biz duruyoruz
Duruyoruz çılgın kalabalık geç gelen otobüsler
Boşalmak bilmeyen duraklar dakikalar saatler
Önümüzde akıp giden bir hayat var
Sonra senin gök bakışlarında bir serçe oluyor zaman
Gözlerini dikip bana bakıyorsun binlerce otobüs birden geliyor
Bu çılgın kalabalık yok oluyor şimdi bir gözlerin bir gözlerim
Zaman senin bakışlarında kendine bir renk buluyor somutlanıyor
Bir koku ediniyor kendine ikimizi birden sarıyor
Hanımeli gibi bilmiyorum hatta gül gibi zaman zaman
Ellerin avuç içlerimi tanıyor derken serçe birden kanatlanıyor
Göğsümün tam ortasına konuyor kendine bir yuva buluyor
Tutuyorum saklıyorum onu kokunla beslesem diyorum
Derin bir nefes alıyorum vermiyorum neyse ki elin elimde
Beni boşver yeter ki yaşasın bu serçe göğüs kafesimde
Gelmeseydi ama geldi on dakika dokuz sekiz derken
Gelecek zamanı sevmiyorum mişliye dönerken
Yüzünden geçen dalgaları okusam hep okusam öylece dursan
Bilsen o dalgaların altında incecik pembe kumlar var
Aslında diyorum tam o anda aklıma geliyor topluyorum
-Bize şöyle masaya yatırmalık bir kum saati lazım.