Hoş geldin. Sentezler'in yeni halini beğendin mi? İstediğini kolayca bulabilmen için büyük bir düzenleme yaptık.

Çarşamba, Ocak 31, 2018

Kum Saati

Zaman kendi kendini soyutluyor biz duruyoruz
Duruyoruz çılgın kalabalık geç gelen otobüsler 
Boşalmak bilmeyen duraklar dakikalar saatler
Önümüzde akıp giden bir hayat var

Sonra senin gök bakışlarında bir serçe oluyor zaman
Gözlerini dikip bana bakıyorsun binlerce otobüs birden geliyor
Bu çılgın kalabalık yok oluyor şimdi bir gözlerin bir gözlerim 
Zaman senin bakışlarında kendine bir renk buluyor somutlanıyor
Bir koku ediniyor kendine ikimizi birden sarıyor
Hanımeli gibi bilmiyorum hatta gül gibi zaman zaman

Ellerin avuç içlerimi tanıyor derken serçe birden kanatlanıyor
Göğsümün tam ortasına konuyor kendine bir yuva buluyor
Tutuyorum saklıyorum onu kokunla beslesem diyorum
Derin bir nefes alıyorum vermiyorum neyse ki elin elimde
Beni boşver yeter ki yaşasın bu serçe göğüs kafesimde

Gelmeseydi ama geldi on dakika dokuz sekiz derken
Gelecek zamanı sevmiyorum mişliye dönerken
Yüzünden geçen dalgaları okusam hep okusam öylece dursan
Bilsen o dalgaların altında incecik pembe kumlar var
Aslında diyorum tam o anda aklıma geliyor topluyorum


-Bize şöyle masaya yatırmalık bir kum saati lazım.

Salı, Ocak 30, 2018

Ebedi Fani

Ben-i Âdem ecel ile muhatap olur da
Hisler ecel ile muhatap olmaz mı?
Hisleri ebedi zannetmek
Sebükmağz olmak için kâfi olmaz mı?
Kadehteki şarabı içip de
Bitmemesini ummak ahmaklık olmaz mı?
Bu fani hayata bakıp da
Eceli kendine ırak zannetmek hayal olmaz mı?
Zira âşık ölür de
Maşuk hiç ölmez mi?
Maşuk da ölür âşık da.
Hatta ve hatta âşıkla maşukun arasında geçen her neyse
O bile ecele kavuşmaktan men olamaz.
İhtilal-i dimağ suretiyle bazı hülyalar
Bazen de bazı umutlar
Mütehayyilesi tekâmül etmiş kimselere hakikat gelebilir.
Her hülya her umut gerçeğe kavuşur.
Fakat ebediyet yalnızca yaratana mahsustur.
Bundan mütevellit
Ah-u zar etmek manasızdır ölünün ardından
Ekseriyetle üzülmek anlamsızdır gidenin ardından
Ölünün ardından ah-u zar eylemek bile manasızken
Tabii suretle manasızdır ıstırap-ı aşktan üzülmek
Şimdi söyle bana arkadaş!
Arşa yükseleceğin zamanla buluşmak an meselesiyken
Peşinden koşan ecelin sana ulaşması hiç de zor değilken
Ağlamanın, sızlamanın

Hayatı kendine zehir etmenin lüzumu var mı?

Pazartesi, Ocak 29, 2018

Belki

  Ufacık da olsa bizi bıktırmış sorunları düzeltme, değiştirebilme ihtimalimiz olduğunda neden o seçenekleri görmezden geliriz? Adı üzerinde bıktığımız için mi? Düzeltmek için bile olsa onun için uğraşmak zor mu gelir gerçekten? Ya da belki de başarma ihtimalimizden korkarız. Başarıp da düzelttiğimiz o eski sıkıntılar hayatımızda olmaya devam eder çünkü. Artık o kanserli bacağı hiç kan kaybetmeden huzurla koparıp atma sebebimiz ortadan kalkar çünkü. Bu yüzden çabalamayız işte. Kırıla kırıla umursanmadığımız gibi umursamamayı öğrenirken tüm sabrımız sertleşen kabuğumuz içindir.
İnceldiği yerden kendiliğinden kopması için değil de sertleştiği yerden kesilebilmesi içindir her şey.

Pazar, Ocak 28, 2018

Sihirli Bir Şey

Ayrılıyorum
Şehirim
deniz kokan kaldırımlar
Denizin alev alev yanışını gören Arnavut kaldırımları
Vedalar bitmek bilmeyen hülyalarıma dolanır
Taşların içine sızan su damlalarıyım
Gizlenen suratları göz kapaklarımın altında sakladım
Ufku burnumun direği sızlaya sızlaya içime çekiyorum

Tenimi yakan kırmızı bir halka var
Rüya görmek istemiyorum korku dolu
Devleşen insanların aciz çığlıkları yok mu burada
Suçlarımı ve günahlarımı saklıyorum avuç içlerimde
Sığmıyorlar
kollarımdan sızıyorlar iri su taneleri gibi
Dudağımda ya bir göçmen türküsü ya duygusal ezgiler
Mırıldanarak çözümlüyorum hayatı
Sessizliğe gömülüyüm şimdiyse,
ara ara yitip giden çocukluğuma sığınıyorum
ara ara da özlüyorum
Keskin bir keman sesi doluyor beni kollarına alıyor
Müsterih olun, iyiyim

Şehirim uzaklarda kilometrelerce ötede
Kordon'da martı olmak ah bu saatlerde
Tam balerinin saç topuzunun birleşme anı
ikisi sahi... ayrılmaz mı birbirinden
Bazı şeyler bütündür
-ezgisel veya duygusal-
Ayırmaya kalkarsan ikisi de ölür
Gül dalından kopmak ister miydi düşün
Lakin hayat budur
İnanın insanlığa her şeye rağmen
İnanın insanlığa rağmen
hakikat eşiğinde uzaklaşan raylar gibiyim ben
Aynı yükü taşımaya gönüllü sonları görünmeyen

Biliriz ki saadet pınarları
tüm bu sosyal saçmalıkların ardında...
Kalplerdedir
Müsterih olunuz,
Bu kez kendiniz için azizim
Döneceğimiz yer elbet
ruhumuzun ait olduğu yere benziyordur.

Cumartesi, Ocak 27, 2018

Gri

mutluluklar sana,
sense
hiç deniz görmemiş
yaşlı banka aitsin.
yerde yeni kurumuş yapraklar,
ağaçlarda o hiç sevmediğin kuşlar,
susuyorsunuz birlikte.
susuşlarınız,
ne kederden
ne de gelmeyene özlemden...
şimdi susuşlarınız,
tek birine özelken
ilk kez elini kaldırıyorsun göğe
-bu 48 saniyelik zehirleniş,
sizin şerefinize...
en az sizin kadar gri olan
bu zehirli pamuklar,
sizin için ...
şimdiye dek içine doldurdukları huzurun şerefine
7 milyara çatıyken bile
sadece sana aitmişler gibi hissettirmelerine...

Arayış

Yağmurun yumuşak kibirinin altında yürürken

Aklıma düştün yine bu gece de.

Birlikte yürüdüğümüz sokaklardan
Bu sefer tek başıma geçerken

Islak kaldırımlardan sordum seni, ayak izini aradım her yerde

Bir yere dokunmuşluğun vardır diye kokunu aradım

Yokluğunun soğukluğunu haykırdım sessizce

Gecenin tenine

Sessizliğine bile tutsak olan nefesimin çığlığını duymadın yine

Dinlediğim her şarkı sözünde seni aradım

Okuduğum her dizede

Duyduğum seste bile

Sonbaharda döküldüğünü gördüğümüz yaprakları toplardık ya seninle

Yapraklarını döken ağaçlara sordum belki toplamışsındır da görmüşlerdir seni diye

Yine de bulamadım hiçbir yerde

Hiçbir şarkıda...
Hiçbir şiirde...

Şimdi
Şimdi topladığımız o yapraklar

Birlikte karaladığımız tomar tomar sayfalar elimde

Gidişinin ardından yokluğuna sarılıp uyuyorum her gece

Olur da bir gün bir gecenin şefkatinde

Uğrarsan düşlerime,

Görüşmek dileğiyle.

Madaklı Şiir

Gölgeme razı bir fesleğen olmaya karar verdim bugün,keşke dememek için
Uzun soluklu Didem Madak okumalarından sonra
Rengârenk reçeller dizdim kalbimin raflarına
Çok sevinmelerin kadını olacağım dedim,
İzin verirsen eğer çiçekli şiirler yazmama. 

Kitap aralarında kuruttuğum güller
Ve çoktan kokusunu unuttuğum sümbüller
Şiirime kenar süsü olmayı dahi,
kabul etmediler.
Şimdilik bağışla,iznini alsam da
Çiçekli bir şiir durmayacak masamda

Yine de isterim ki bu şiir tohum olsun dursun
Dirilerine yeni tarhlar oluştursun

-işte tam da bu sebeple-

Yedi yaşıma dönüyorum şimdi
On dokuzuma yürüdüğüm dikenli yollardan

Sevinmenin yaşını küçük buldum biraz
Ninnilerle uyutup,büyütmeliyim
On iki sene elinden tutup yürütmeliyim
Belki o zaman sevinmek de bensiz duramaz

Çıkar yol bilmiyorum inan çiçekler açtırmaya ya da mütemmim cüz olmaya bir aşka
Yıllanmış ruhuma çiçek aşısı yaptırmaktan başka.

Teslimiyet

…Göğsünün orta yerinde yıkılmaya yüz tutmuş bir medeniyet düşün. Düşün ki sadece varlığını muhafaza edebilmek için girdiği bütün savaşların mağlubu. Sebep? Vasıfsız yöneticiler, düşünmeden girişilen planlar, aceleci adımlar, müteakiben yenilgiler, yıkımlar, isyanlar… Göğsünde bir acı hissediyor musun? Bu sızıdan çok öte, bu bir yara; halkını sürükleyen intihara. Renklerin yitirildiği ve insanların benliklerinden feragât ettiği bir zaman dilimi bahsettiğim. Düşün ki bu zamanda çıkıp gelen biri var, devrimi tüm sözlük anlamlarından taşırarak.Halkın aradığı da buymuş zaten, taşkınlığın böylesi. Dibe çökmüş tüm iyi niyeti ve güveni çalkalayıp su yüzüne çıkaracak bir kıvılcım. İşte sen bu kıvılcımsın diyecek oluyorum ama aslında sen bu kıvılcımın çok daha ötesisin; az önce bahsettiğim yaraya sebep ne varsa içimde, yakıp yok eden bir yangınsın,alevlerine tutulduğum.
Şimdi bu medeniyet senindir, kalbimi bırakıyorum avuç içlerine.
-tehlikeli bir teslimiyet-

Sokaktaki

Gri taşların sessiz çocuklarıyız biz
Yoktur beyaz yakadan maskemiz
Isınmaktır şu soğuk havada derdimiz
Şu da bilinsin biz hiç boş değiliz
Sokak lambası ışığımız
Duvarlar kağıdımız
Spreyler kalemimiz
Düşüncelerimizse sadece yazdıklarımız
Yoktur yatacak yumuşacık yatağımız
Lakin düşünürüz çalışır aklımız
Belki sizler için serseriyiz
İnsanların gözünde lanetliyiz
Fakat bilmezsiniz
Tertemizdir kalbimiz
Yalın ve açıktır zihnimiz
Okul okumak değildir işimiz
Hayatta kalmak en önemli meziyetimiz
Tolstoy, Nazım hatta Shakespare bilmeyiz
Martin Luther ve Kant'dan bi' haberiz
Aristo Platon kimdir yoktur bir fikrimiz
Ama biz yaşamak isteriz
Bizler sizler için serseriyiz
Ve hayatta kalmak en önemli meziyetimiz
Sizinkiler gibi zengin olmadı ailemiz
Kapitalizme karşı gerekti eğilmemiz
Yasaktı bizim o kapıdan içeri girmemiz
Cebimizde para olmadığından size göre eğitimsiziz
Belki okulda öğretilenleri bilmeyiz
Lakin hayatta kalmak en önemli meziyetimiz

Cuma, Ocak 26, 2018

Vatan Sağolsun

Kötüyüz, hepimiz çok kötüyüz diyorum.
Bunu yüzünüze yüzünüze haykırabilmek istiyorum.
Çocukların hayalleri, kahkahaları, oyunları o küçücük ellerinden koparılırken sırtınızı çevirişinizi izliyorum. Hadi gözlerinizi hep böyle sımsıkı kapatın, ne de olsa size dokunmayan yılan bin yaşasın!
Bir annenin kalbi bir ölümü daha kaldıramayacak kadar yorgun.
Ölümün ne demek olduğunu bilmeyen bir çocuk şehit babasının tabutunu annesine gösterip "babam burada mı?" diyor. O yaşta merak etmesi gereken onlarca şey varken, bir köşede babasının neden bu kadar uzun uyuduğunu düşünüyor.
Senin baban şehit çocuk..
Başka bir yerde bir eş sabaha kadar dua ediyor.
Duymuyorsun, duymuyoruz.
Bir baba şehit oğlunun başında sessiz sessiz ağlayan askerin gözlerini kendi elleriyle siliyor.
 "Ağlama oğlum, güçlü ol. Sevindirme onları"
Görmüyorsun, görmüyoruz.
Ben bir polis kızıyım uykusuzluğu daha yedi yaşında, büyük korkularla sabaha kadar babamı beklerken öğrendim.
Ölümün anlamını babam yanıbaşında şehit düşen arkadaşını uğurlarken "Vatan sağolsun" dediğinde öğrendim.
Eve gelmediği gecelerin hepsini bende "Vatan sağolsun" diyerek atlattım.
Küçücük çocuklar, yaşlı anneler, eşlerde onlarla birlikte bedel ödüyor.
Bilmiyorsunuz.
Karda, dondurucu soğukta canını ortaya koymuş o cesur adamların cenaze törenlerini sıcacık yataklarımızda, son model televizyonlarımızdan izliyoruz.
Kalpten bir teşekkür edemiyor kimse.
Biraz daha rahat uyuyabilelim diye onların hangi şartlarda, neler yaşadığını göremeyecek kadar körüz.
Suçlu sımsıkı kapattığınız gözleriniz.
Dayatılanı sorgusuz kabullenişiniz.
Vicdanınızın sesini bile duyamayacak kadar tıkadığınız kulaklarınız.
Suçlu sessizliğimiz, kötülüğümüz bundan.

Yalnızlık Ne Güzel İçki

Yalnızlık ne güzel içki
İçimi kadeh farzet ağzıma kadar doluyum
Bir kişilik imparatorluğun başında
İhtilallerle boğuşuyorum
En çok geceleri
Hava karardığında şahlanıyorum
Sükunetimle izliyorum alevini
Canım yanıyor  yüreğimin üstü kül
Kül tablası da ağzına kadar dolu
Şiirlerin, kitapların içindeyim
Hepsine bir parçam bulaşmış mutluyum
Yalnızlık ne güzel içki
Mahmur gözlerime inat bir kadeh daha
Canım yanıyor dumanı burnumu sızlatıyor
Yüreğimdeki küller ciğerlerime işliyor
Şikayet değil tüm bunlar
Bu hissi seviyorum
Tek kişilik bir imparatorlukta yaşıyorum
Sahibi benim
Tahtım gri kaldırım taşları
Yaverim bir çakmak bir de sigara
Hayallerim ordum rüyalarımsa düşmanım
Benim mültecim zaman
Ama olsun yalnızlık ne güzel içki
İçimi kadeh farz et ağzıma kadar doluyum

Çağrı

Batarsa batsın çıkarsa çıksın
Vatınıma yan gözle bakanın
Kanı dereleri taşırsın
Ecdadın emanetine sahip çık
Bu vatan namusun Türk evladısın

Bırak!
Sarsın çevreni en ateşli günler
Dert etme başa çıkarsın
Sen Metehan sen Attilasın

Benim tarihimin eşi benzeri yok
Ey hısım bozkurdun gazabından kork
Bu gençler ateşli bahadırlar diri
Yürekleri düşmanınkinden çokca iri
Elde bayrak dilde Tekbir haydi ileri

Bayrağımızda hilal ve yıldız
Bize iyi gelir bir çamçak kımız
Bundan sonrası biraz güç biraz hırs
En sonunda vatanımız olacak bağımsız

Mustafa Kemalin emanetine sımsıkı sarıl
Koru ve yücelt ! Varsın ucunda ölüm olsun
Şehadet şerbeti bizim son içkimiz olsun


Ey Türk, ey bozkurt, ey havada uçan kartal
Uyan, uyan ki dar olsun dünya soysuzlara
Uyan ki Türkün adı cismi hakim olsun dünyaya
Uyan, Türk oğlu geç kalmadan uyan

Bahçe

karlar yerlerini terk edeli
birkaç zaman olmuş
üzerlerindeki baskının kalktığını fark eden yeşiller,
uyanmış.

kucağında kıştan
ve eskilerden kalma
uykulu kırgınlıklarla
yürüyorsun bahçende.

etrafına bakmaya çekiniyorsun.
sonra elini avuçlarının içine alıyor biri .
ellerinize bakıyorsun gülümseyip
birlikte yürüyorsunuz.

şimdiye dek önüne çıkan taşlar,
bu sefer de önünüze çıkıyor
ama sen eskisi gibi gerilmiyorsun bile
birlikte yürüyorsunuz ya

hiç keşfetmediğin çiçeklerini keşfediyorsunuz bahçenin.
senin koparmaya kıyamadığın müge çiçeklerinden birini,
kopartıp sana uzatıyor;
duruyorsunuz.

hadi diyor koklasana 
koklarsan nefesinin kesileceğini bilmiyor mu acaba?
polenleri yenemeyeceğini bile bile
tamam diyorsun.

birlikte yürüyorsunuz,
hala daha 'bahçeniz' olamayan bahçende,
nefesini kesen polenlerle,
yürüyorsunuz.

siz yürüdükçe sen nefessiz kalıyorsun ve
artık müge çiçeklerinin de pek bir önemi kalmıyor.
duruyorsunuz.
o, tek başına yürüyor senin bahçende.

Perşembe, Ocak 25, 2018

Apolet

İşte ben de bazen bu basit duyguların esiri olmaktan kurtulamıyorum. Bu ani basan ruh halim beni fazlasıyla olumsuzluğa, kötülüğe, hırçınlığa itiyor. Bazı bazı insanlara verdiğim telkinleri kendim tutsam belki bir nebze daha güler yüzlü bir kaderle karşılaşabilirim.
Zira ben insanlardan uzak sürdüğüm bu hayatımı renklendirmeye kalkarsam ancak bazı zevklerin tadına ulaşabilirim gibi geliyor. Öncesinde denemiş olduğum bu zor, suskun ve çirkin teoriyi tekrar deneyecek kadar aptal cesaretine sahip miyim bilmiyorum. Hayatımı renklendirmek, evet, böyle söyleyince kulağa hoş geliyor. Fakat siyah da bir renk... Gri de... Anlamsız koşuşturmacaların içinden kopup gelen narin yalnızlığımın rengi onlardan daha güzel gelebilir.

Duyuyor Musun?

   "Bu bir cesaret öyküsü mü? Sanırım hayır. Büyük ahmaklıkların bulunduğu basit bir dizi olaydan ibaret sevginin göğsüme yansıması sadece. Adsız sansız yaşantıların en korkunç örneklerinden biri olmalı bu." .
"Ne olmalıydı ki? Tek taraflı dökülen gözyaşlarımın yüreğinde bir görüntüsü olacağına inanmam acizliğimden başka bir duruma yol açmayacaktı. Ki öyle de oldu sanırım yalnızlığımın aklımı delişi. Hangi hayranlık, neye hayranlık? Kime sevgi gerekti ki seni sevmeye kalktım." .
"Çocukluğumun umumi heyecanlarında bıraktığım o samimiyeti bir kez daha yakalasaydım gövdenden ayrılmayacağıma yemin edebilirdim. 'Fakat bu imkansız' diyerek çekilseydim ani bir ölüm atardamarlarımda vuku bulabilirdi." .
"Şayet gülümsemelerine kansaydım ummadığım taşların baş yaracağına şahit olabilirdim. Bugünkü utancım hiç olmamış gibi bahsettiğim bu sırtımdan bıçaklanmaların hepsiyle zamanında yüzleşmiş olmamdan kaynaklı." .
"Yattığım bu ulvi ölüm uykusunu bozduğun için sana biraz da olsa kırgınım. Ne kadar basit görüyorsan bu kırılmayı sen de o kadar kaybettin aslında. Bunu söylemek haddime olmadığından susuyorum." .
"Gerçi bir kalbin olduğuna inandığımda külliyen ve yalnızca ben kaybetmiş gibi görünsem de yalnız yaşamak yalnız ölmekten evladır diye düşündüğümden en büyük kaybı yine sen yaşayacaksın."
"Ki külliyen inandığım en basit kurallardan biridir bu,
'İyiler yalnız yaşar, kötüler yalnız ölür'." .
"Yalnız ölmen dileğiyle..." .

Kırmızı Papağan

Gri kusuyorum
Çeşitli kentlerde hep aynı susuşlar 
Taklit ediliyor jestler
Mimikler kalıplaşan cümlelere iliştirilmiş
Duvarlarımın içinde kırmızı bir papağan var
Gagasını vururken çıkardığı tınıdan
Biliyorum içimdeki saatin ilerleyişini
Satırlarımız eskidi biliyorum
Eskitilmiştik belki de
       belki eksildik.

Çakıl taşlarından yaptığım koleksiyonu gösterdim
En uçsuz bucaksız diyarlarımda
Bir küçük kız çocuğu koşuyordu
Konuşamayan dikkatli gözler anlattı onlara 
Sarı bukleli kızın gözlerindeki ışıltıyı
Hayallerinden bir balon uçurdum ufaklıkların
Büyüklere değsin rüzgarlarım enselerinden içeri dolsun
Solarken güllerimin yaprakları
Duvarlarımı kırmızıya boyadım
Misliyle seviyorum şimdi hak edeni hak ettiğinden

Tarlalarımın içinde yeşeren umutsuzluktu,
Kafamın içinde bulanıklaşan soyut tablo.
Usta ressamların gölgesinde kalmış
Görüyorsunuz ya ? Görmelisiniz...
Oysa hayatıma giren herkes
Kusursuzluğunun yanında küstahlığını da getirirdi 
Şiirlerime düşen damlaları içti henüz doğmamışlar
Belleklerine sıçradılar ve büyük düşünüşler oldu
Nazımlar
İlhan Berkler doğdu
Kimsecikler farkına varmadı 
Işık hüzmeleri vurdu yüzlere

Mısralarımda can bulurken bedeni siyahın
En acımasız renkti beyaz ve
Saflığı kullanarak girdiği o ücra yerlerden karanlıkla çıkacak.
Korkusuzca yazıyorum hayatı
Yaşıyorum fütursuzca
Küllerim saçılırken yaşıyorum
Ciğerime temiz havayı dolduruyorum süzerek gözlerinden
Kırmızılar doğuyor şafaklarda ve
Çiçekler bitiyor kırlarda karları delerek.

Salı, Ocak 23, 2018

Kene



İçim derya gibi
Köpüklü çalkantılı ekşiyorum
Ağzıma gelen küfürleri yutuyorum
Ağzıma geleni söylememeliyim
Enginlere sığmayan ucu görünmeyen birikintilerim var
Kulaklarımda fısıltılar
Zar zor görüyorum önümü
Belli ki ışıklı değil yollarım

İçimde milyonlara yer var
Ama, kimseciklere yer yok
Kuşlar dolansın
Güvercinler konsun ses tellerime
İnsanoğlu girmesin izinsiz
Irmaklarımda yıkamasın kirli düşüncelerini

Ağlasam mısralarım ıslanmaz
Kaldırımlar belki
Konuşsam dediğim mimdir
Konuşmasam çığlık
Kovuldu yüreğimden adem
Ama hala içerimde elmalar
Var olma sıkıntısı
Ya da iç sıkıntısıdır
biraz burukluk liman getirisi
Ya da götürüsü

Kuruttuğum güller
Sayfaların gözyaşını içerdi
Kan kırmızı can verdiler
Sulanmaz gözüm yok
Toz kaçar içerime
İçerimde sel yaşanır
Her yer boyaya bulanmış
İris damlamasıdır

Kirli miyim kirletilmiş mi hayaller
Ak pak insan kalmayan dünyayı
İçime almaya kalkmışım da
Silleyi yemişim

Temiz olamam
Dudaklarından harfler çıkmasın
Tahammülüm yok arınmaya

Dilim dönmüyor ama
Konuştukça konuşuyorum
Sisliyim
puslu havalar gibi
Soğuğum bazen
Yağmalıyım
Çıkmayacak gökkuşağından korkum
Hepinizden nefret duyuyorum
Belki de bir kaçınızadır kuşkuluyum
Sadece şu an hepiniz demek geçiyor içimden
En derinimden

Salıncaklı hayallerimi
Kapanmış menekşelerin ciddiyetinde
Bulmaya çalışan bi' acizim
Galiba pek başarılı değilim
Küllenmişim...
Yıllanmış?

Üzgünüm bazen sevinçli
İçimi burkan bu hava
Bu yapı bu içtenlik
Ne varsa hepsi ciğerimi soldurdu
Papatyalarım sevgi ihtimalleriyle
Koparıldı

Saatler kaçarken geçmişten
Saatim bozuldu
Geçmişte miyim şimdilerde
Gelecek çok ötede fenerli kayık
Sen yakın dur yeter kimliğim
Polisler peşimde
Ceplerim bilye dolu

Salı, Ocak 16, 2018

Para ve Saadet

  Parayla saadet olmazmış. Öyle derler hep, parası çok olanın huzuru olmaz vesaire. Hep Sabancı örneğini verirler. İşte milyarları vardı ama evladının sağlığı yerinde değildi falan. Ya geçiniz efendim bunlar hep algıda seçicilik. Sizler öyle olmasını umut ediyorsunuz. Öyle olsun istiyorsunuz. Çünkü öyle olunca içinizi rahatlatıyorsunuz. Geçenlerde bir işçi evini geçindiremediği için meclisin önünde kendini yaktı. Zamanında bir başbakanın önüne atılan yazar kasa üzerinden 15 yılı geçmesine rağmen hala konuşulurken kendini yakan işçi haberlere bile çıkmadı.Ya öyle ütopik ideolojiler gibi işçi edebiyatı yapmayacağım fakat durum bundan ibaret. Hani parayla saadet olmuyor falan ya hani, para olmayınca da saadet olmuyor bunu anlamak lazım.
  Binlerce insan borçlarını ödeyemediği için bu zamana kadar canına kıydı. Canına kıyanlar eğer lüks için borca girmiş olan kimseler olsaydı sizce gerçekten ödeyemez miydi? Ama tabi bir saniye bir insanın eve ihtiyacı yok onun için borca giremez değil mi? Ya da bir araca ihtiyacı yok. Araba alırsa lükse kaçar. Sonuçta toplu taşıma manyak ucuz(!). Ha gerçi aracı alsa da bunun yakıtı var. Yakıt fiyatları da el yakıyor. Bu borca giren insanlar harbiden haksız değil mi? Ulaşım ihtiyacını karşılamasın evde yatsın. Bir saniye borcunu ödeyemeyen insanlar zaten evde yattıkları için ödeyemiyorlar değil mi? Hani iş var da onlar çalışmıyor.
  Yahu zaten bunların hiç birini yapmadan da borçlanıyorsun ki. En basitinden hani şu KYK Kredisi var. Sana taksit taksit veriyorlar. Sen de taksit taksit ödüyorsun.  Bu da yapılmış bir iyilik gibi sunuluyor ya önüne. Bir dakika ama ya sağ olsun devlet büyüklerimize göre verilen bu krediler bırakın eğitim masraflarını karşılamayı ev bile geçindirir (!). Kusura bakmayın özür dilerim. Bu konuda da yanıldım. Çünkü insanlar 1600 Tl' ye 4 kişilik bir ev geçindirebiliyorken bir öğrenci 470 liraya tabii ki geçinebilir. Sonuçta 1600’ü dörde bölünce 400 yapar ve bu 470 liradan az. Bir dakika 70 lirayı öğrencilere gezsinler tozsunlar diye vermiş olabilirler mi? Çünkü 70 lira gerçekten çok büyük bir para. Lütfen buradan devlet büyüklerine sesleniyorum: 70 lira gezmek için çok fazla 10 lira yeter devletin kasasından boş yere para çıkmasın, lütfen. Kredilerden belki dönüt alınıyor, en azından burslardan kesilsin çünkü çok büyük bir para mazallah devlet çöker başımıza iş çıkmasın.
  Ya ben ne konuşuyorum ki dünyanın en büyük 17. ekonomisi var bizde. Baya zenginiz yani. Kişi başına düşen milli gelirde 63. sıradayız ve bu hiç önemli değil. Üstelik halkımız o kadar zengin ki aldığı maaşın büyük bir bölümünü devlete iade ediyor. Evet, vergilerden bahsediyorum. Sonuçta 300 liralık bir doğalgaz faturasının 50 lirasının vergi olması gayet normal. Çünkü halkımız acayip zengin acayip refah içinde yaşıyor. 17 Ağustos depreminden sonra yürürlüğe giren verginin hala alınıyor olması da gayet normal. Çünkü 2 yıllık bir vergi planlaması falan değildi.
  Açlık sınırı da her yıl yükseliyor. Yahu algı operasyonu olması gerek bunun. Çünkü enflasyon falan yükselmiyor yani. Sadece milleti galeyana getiriyorlar. Bu para da amma paraymış he. Para para diye ortalığı yıktım. Gerçekten parayla saadet falan olmaz arkadaşlar(!). Parayla satın alamayacağımız mutluluklar vardır değil mi? Ama o mutluluklara ulaşmak için nedense paramız olması gerekiyor.


Cumartesi, Ocak 06, 2018

Hikaye


Bir hikaye yazdım göklere
Hayallerim gerçekti o öyküde
Beraber yürüyorduk kırmızı bir holde
Islanıyorduk yağmurda evimizin bahçesinde
Bir sabah uyanıyordun bir sürprizle
Gülüyordu gözlerin benim içimde

Bir hikaye yazmıştım aslında
Bir paket duruyordu masanın altında
Çok istediği oyuncak vardı kutuda
Oğlumuz paketi açtığında
Ağzın kulaklarında
Gözlerin gözlerimde

Bir hikaye diye yazmıştım
Masal olacağına inanmamıştım
Aslında sen hiç var olmamıştın
Bense gerçekten seni görmemiştim
Dört duvarın arasında
Gördüğüm halüsinasyonlarda
Gerçekte var olmamış
Hiç yaşamamış
Bir özgürlüğü
Bir hayali
Bir kadını
Bir kardeleni
Hercai şımarıklığıyla
Düşlemiştim sadece

Ben bir hikaye yazdım göklere
Yani bir hikaye yazmıştım aslında
Daha doğrusu hikaye diye yazmıştım
Masal olacağına hiç inanmamıştım
Özür dilerim
Belki de hiç var olmayan bendim

Pazartesi, Ocak 01, 2018

Zaman

Sırtımıza bindi takvim yaprakları
Her geçen gün biraz daha ağırlaşarak
Kara toprağa emanet ettiğimiz dostları
Unutmadık gözümüzden yaşlar damlayarak

Zaman geçti üzerimizden
Freni patlamış bir kamyon gibi
Dimdik duruşlarımız her geçen gün
Asfaltla bir olur gibi

Eskiden içilmiş kahvelerin
Hatırına geçti bunca zaman
Kırgınlıkların üstündeki gülüşlerin
Forsunda boğuldu zaman

Bazımıza iyi davrandı
Bazımızdan çok şey aldı
Durdurmak istesek de durmadı
Biz önüne set olamadan
Akıp geçti zaman

Şimdilerde hisseder oldum ağırlığını
Yaşım on dokuz
Yakında yaşlılık hissettirecek varlığını
Bugün varız yarın yokuz


Copyright © Sentezler

Site Sahibi: Melih Elçevik |