Hoş geldin. Sentezler'in yeni halini beğendin mi? İstediğini kolayca bulabilmen için büyük bir düzenleme yaptık.

Perşembe, Ekim 29, 2015

Üç

Eğer bir yağmur yağmışsa başımızdan aşağı
Ve renklerini dağıtmışsa binbir renkli gökkuşağı
Sessizliğimizi üç yerinden vuran şeyler vardır
Şu anlamsız dünya da önümüzde kocaman bir duvardır
Göz altlarımızı bir bıçak üç kez kanatmışsa
Ve bin birinci kez baş aşağı ölmemişsek
Akıbetimiz bir adıma bağlıysa önümüzdeki bir yardır
Allah'ın üç hakkı ömrümüz boyunca vardır
Varlığım sensin desem inandığımın ağırına gider
Benim varlığım ruhumdur sevgilim benim ruhum sensin
Üçüncü kez yaşamaya küsüp de ölmeye kalkışsam
Allah'ın hakkı üçtür bu sefer ölürüm sen yaşarsın
Benim varlığım sonsuzdur, bakma böyle sessiz durduğuma
Sen sonsuzsun bedenime güzel bir mezar olursun
Mesele sende kaybolmaksa iki kez kayboldum
Üçüncüsünde yaradan affetmez hepten sen olurum
Eğer bir yağmur yağmışsa başımızdan aşağı
Bizi bizde kaybeder bu sonsuz gökkuşağı

Cuma, Eylül 18, 2015

Zaman Eskitir Bizi

Güneş başımızın üstünden inmişse ayaklarımızın altına Varolduğundan beri bilmemkaçıncı kez geceyi yaşıyorsak Geceler de sürükleyecektir bizi sessizliğin varlığına Eğer bir gün biz de gökyüzüne paralel uzanacaksak Beni bu şehrin zamansızlığından ateşlenen bir yalnızlık Bilmemkaçıncı kez ayak tırnak uçlarıma kadar eskitmiştir Ben bu dünyaya hedef tahtası olarak gönderilmişsem Bütün silahlardan ateşlenen mermileri göğsümde toplamak Yaratılış zamanında bana da pay verilen alınyazımdandır Güneş gibi batacaksak gündüzleri şarkılarla süslemek gerek Geceler zaten sessizliğe varan akıbetimizin tatbikatıdır Sessiz günlerimizin mazisi olarak kalacaksak bir batışta Güzel manzaraların her birine birer satır yazı yazmak gerek Kalk gidelim şu fani şehirden de demeye yüzüm yok Nereye kadar eskiyeceksek oraya kadar sarhoş gitmeliyiz Bizi sonsuzluğa götürecek yol buysa biz tökezleyerek de gideriz Ben bu dünyaya hedef tahtası olarak gelmişsem sana vurulmam Benim en eski varlığım olan alınyazımdandır Ve ben vuruldukça eskiyorsam sevgilim, bu zamanın kısalığındandır Oysa bana verilen ömür de önüme konan yol da sonsuzken Zamanın kısalığı beni bilmemkaçıncı kez eskitmiştir bu yolda Güneş başımızın üstünden inmişse ayaklarımızın altına Bu bize bahşedilen zamanın kısalığındandır sevgilim

Çarşamba, Eylül 16, 2015

Eylül Gecelerini Yakalım

Yaktı kibrit sessizliğini soğukluğun
Yanıklar yamandı tenine karanlığın
Öfke bu yangın yerinde yaşayamaz
Bizler yanıklar içinde büyümüşler,
Bizler güneşlere bürünmüşleriz
Uyan bak pencerene güneşler kondu
Sen parçan bilirsin güneşi
Zira aydınlıklara yazılmıştır bütün güzel manzumeler
Biz bu yangınlar ülkesinin insanlarıyız
Her karanlık bizi filtreli yangınlara gark eder
Aciz bedenimizin tek noktasından edilen bir ateş
Bizi göğsümüzden vurmaya yeter sevgilim
Eylül gecelerini yakalım aydın olsun diye geceler
Biz bu soğuğa eylüllerce kez yeniliriz
Bir de üç boyutlu aciziyetimizi
beş boyutlu şefkatimizle sardık mı
Biz bu yangınların ortasına
eylüllerce kez seriliriz sevgilim
Her kederli filmdeki gibi vurur bizi hüzünlü nağmeler
Sıra bize gelir de göğsümüze bir hedef tahtası koyarsak eğer
Ciğerlerimize düşman sonra bütün gözü kör mermiler
Göğsümüzdeki yangınla eylüllerce kez eğiliriz sevgilim

Çarşamba, Eylül 09, 2015

Mehmet Akif'in "Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!" dizesiyle fazla uzatmadan, lafı evirip çevirmeden içimde kalanları ve hatta bir temsilci olarak blog yazarlarımızın içinde kalanları dışarı vurmak üzere yazacağım yazıya başlıyorum.
İçimde her bir yanındaki damarlar patlamış, binlerce farklı yerinden kanlar fışkıran bir vatan var. İçimde gözyaşı döken analar, yanık yürekler ve ateş düşmüş ocaklar var. İçimde bugüne kadar bütün bunların sorumlusu olan her kişiye karşı dindirilemez öfkem var. 
Türkiye'min her bir köşesinde sıktığımız topraktan şüheda fışkırıyor. Peki ya bu durumun sorumlusu olan kişileri geçtim, sessiz kalan bir Türk'e ne demeli?
Sessiz kalan Türk'e, "Sessiz kalma ey Türk!" denir. Bunlarca ailenin ocağına ateş düştü ise Türk buna karşı susmaz. Her Türk asker doğar, her Türk vatan savunmasında bir neferdir. 
Ocağına ateş düşmüş bütün ailelerimize sabır dilerim.
"Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli 
hazinendir. "

Sentezler Blog Yazarları Topluluğu 
08.09.2015

Perşembe, Ağustos 20, 2015

Ah mine'l-aşk

Bir ney misali üfledim seni simsiyah geceye
Ah mine'l-aşk hürmetine
Çatlayıp düştü bütün yıldızlar
Yeryüzüne
Bu simsiyah gecede
Bir yâr-ı vefâdar aradım gönlümde
Bir sızı buldum en derininde
Sızı dediğime bakma ey can
O lezzettir bizim diyarda
Tende değil, yürekte can bulan
Sevgiliden bir hediyedir aslında

Bir Öğütle Bir Derviş Öldür

Merakla girdiğim mağarada ışıksız kaldım
Yardım et tanrım meşaleler yanmıyor ışıksızım
Ne bir ses seda ne bir hareket
Bir insan bu kadar mı ışıksız olur diyorum
Bir insan bu kadar kayıp olur mu tanrım
Binlerce kez karanlığın içinde boğulmuşum
Karanlık yutmuşum ciğerlerimin dibine kadar
Sessizleşiyorum konuşmak istedikçe boğuyorlar
Konuşmak istedikçe boğazıma oturan…
Konuştukça dibe batıyorum sustukça sessiz kalıyorum
Binlerce kez susturuyorlar ağzımı bile açmayacağım
Billahi zararım dokunacaksa dudaklarımı kıpırdatmayacağım
Belanı arayacaksan başka yerlerde arayacaksın
Merakla girdiğin her yerden boğularak çıkarsın
Ve biraz kafa dinlemek için girdiğin hiçbir yerden
Sessizliğine boğulmadan çıkamazsın
Öğrendiklerimi bir öğütle özetledim şişeye koyup bırakacağım
Bekleyen derviş sıksın kafasına diye bırakacağım
Zira muradına eren çok azdır kardeşler bizim buralarda
İlla da ermek istiyorsan muradını başka şehirlerde arayacaksın
Bir öğütle kafasına sıkacak derviş hangimiz gibi ölebilir
Hangi derviş bir öğütle kafasına sıkıp da ölebilir
Anlamsız sorularla vakte boğuluyorum yardım et tanrım
İçimdeki gürültülerin kirliliğiyle yalpalıyorum düşeceğim
Beni de bu uçurumun dibinden kurtaracak bir şey varsa…
Vazgeçtim tanrım bu kadar kolay düşmeyeceğim
On binlerce kez daha boğulsam bu kadar anlamsız ölmeyeceğim
Ölüm senden gelir sen düşmeyecek adamı uçurursun
Halbuki hangimiz yalpalayıp düşer ki bir anda uçsun
Düşecek olan da dursun bir ayaklarına sorsun
İki kelimeyle günü kapatalım dediğimiz anlamsızlıklar bütününden
Sessizliğimizi de alıp çıkıyoruz tanrım
Binlerce kez susuyor ağzımızı bile açmıyoruz
Billahi dudaklarımızı dahi kıpırdatmıyoruz

Pazar, Ağustos 16, 2015

İnsan Denilen

Sokaklar...
Çıldırtan sessizliği ve bir o kadar da neşeli gürültüsüyle, hüzün dolu sokaklarımız vardı zihinlerimizin karanlık köşelerinde.
Güneşi alır yüreğimize mesken tutardık, umursamadan kor ateşini. Yağmuru tutar denizlere sarılırdık, görmek istemeden derinliğini. Bulutlara uzanır, buharına dilek tutardık, hatırlamak istemezcesine yok olup gideceğini ve dileğimizi aslında boşluğa söylediğimizi. Gökyüzünü düşünür, güneşe, yağmura ve buluta sahip olduğundan ötürü ayrıcalıklı bilirdik onu, bilmek istemezcesine onun neler çektiğini.
Biz, sokakların garip şairleri bilmezdik gökyüzünün neler çektiğini.
O, güneşiyle ısıtırken sokakları, insan denilen sıkıntılı varlık kana buladı her tarafı. O, yağmuruyla rahmete bularken sokakları, insan denilen sıkıntılı varlık aşkı şehvete bulaştırdı. O, bulutuyla serinletirken sokakları, insan denilen sıkıntılı varlık mertliği namertlikle karıştırdı.
O, insan denilen sıkıntılı varlığa ve sokaklara, sokaklarımıza hep şefkatle baktı. Ama O'nun da bir Sahib'i vardı.
Bir mühlet vardır O Sahib'ten, gökyüzü cömert davranıyorsa her den ve insan denilen sıkıntılı varlık ders almıyorsa geçmişten, gökyüzünün sokaklara kavuştuğu an insan denilen her sıkıntılı varlık hissesini alır geçmişinden.

Bu Dönek Dünya

Hayatın esrarı sanki bir bulmaca
Döndükçe etrafında bu dönek dünya
Her ânımız olur telaşlı bir koşturmaca
Döndükçe etrafında bu dönek dünya

Kara bulutlar sarar bir an çehreni
Döndükçe etrafında bu dönek dünya
Tatsız tuzsuz insanlar sarar bir an çevreni
Döndükçe etrafında bu dönek dünya

Umut dolu hülyaları yüreğime astım
İncecik bir mandalla
Ne kadar dönerse dönsün bu dönek dünya
Ufuktan ufka serhat boylarında
Çatlayana, patlayana, tıksırana kadar
Koşacağım, kupkuru karanlığın ışığında.

Biz...

Penceremden içeri gürül gürül akan
Bir bilinmezin sessizliğine sarıldı kulaklarımız
Kapımızdan içeri sinsice bakan
Bir bilinmezin cazibesine kapıldı arzularımız.

Yağmura tutulmaktansa güneşe uzanırdı
Ellerimiz
Melekleşme yolunda doluya tutulurdu
Zihinlerimiz
Bir yudum çayda filizlenirdi
Sevgimiz
Ve her vakit şiirleşirdi
Kalemimiz.


Copyright © Sentezler

Site Sahibi: Melih Elçevik |