Hoş geldin. Sentezler'in yeni halini beğendin mi? İstediğini kolayca bulabilmen için büyük bir düzenleme yaptık.

Pazartesi, Ağustos 21, 2017

Bir Yalana Mektup

Bir Ankara gecesi kararıyor siman duvarlara
Takvim yaprakları sararıyor sonbahar yüzünden
Öyle bir yüzün ki o senin önünde şarkılar
Arkasında selalar okunuyor
Bir sabinin umudu var ve benim zehrim
Öfkeyle bakarım bakma sözlerime ah sevgilim
Bu şehre yakışmıyor dönüp sırtını gitmek
Vedalar sırtımdaki bıçak yaralarını silmeyecek
Adem ve Havva'nın ilk günahları hiç bitmeyecek
Bir kaderi sorgulayacağız büsbütün imanla
Ağlama duvarlarında gözyaşları asla dinmeyecek
Gardan bir trene atlayıp gideceğiz
Ankara bizden hiç gitmeyecek
Tetik çeker gibi bakmayacaksın göğün gözlerine
Nişan alsan biri, ateş etsen binlercesi ölecek
Anastasya, o urganı sökeceksin gerdanından
Bilmemkaçıncı bir cihan harbini daha kaldıramam
Takı olarak takıyorsan ölüm sana yakışmaz
Ölüm sana yakışırsa bu cihan asla barışmaz
Barut gibi kokuyor cesedin Anastasya sen kimsin
Mezartaşın siman gibi kapkara sen kesin benimsin
Nasıl böyle dimdik uzanıyorsun bilmiyorum
Fahişeler gıptayla okuyor hikayelerini
Bense bu isyanı bırakan cesedinden iğreniyorum
İsmin gibi bir öykü kalıyor Anastasya
Gerçi kabaran deniz onu da bana bırakmaz ya
Ay gibi doluyorsun depremler basıyor gözleri
Gerçek olamazdı hani hayali kahramanların sözleri
Niçin sarı sarı bakıyorsun gözlerime ne var
Bundan böyle ağlamak Anastasya,
İki farklı dünyamız arasında bize yalnızca duvar
Anastasya, sen ne kadar gidebilirsen gideceksin
Ankara'dan izlerini dahi sileceksin
Oysa Ankara benden gitmeyecek
Bu kurşun yağmurları dinmeyecek

Son

Yokum. Suskun ve yapayalnız yokluğum,
Zalim ve bedbaht bir gündeyim.
Belki de son kurbanıyım bu yokluğun,
Susun, şu son kurbanı dinleyin.

Biliyordum, bitiyordu ömür, çaresi yok,
Ve ben çılgın bir sonbahardım bu yıl,
Dalgalıydı denizlerim ve başı, sonu kadar karanlık,
Bir nefes ki; başı, sonu kadar zararlı.

Öyle bir zamanda indim ki yeryüzüne,
Girdiğim beşik gibi sallanan toprak,
Bütün hıncını alırcasına düşman dünya,
Bir dünya düşünün, her noktası ıslak ve kanlı.

Yıllar var ki çözemedim ömrümdeki kördüğümü,
Gidiyorum zaten, sanırım geldiğim gibiyim,
Bir anlamı yok, bu kan mahşerinde gördüğümün,
Ve galiba, "Olmasa da olur." biriyim.

Pazar, Ağustos 20, 2017

Sivil

Sanırım hesabım mahşere kaldı,
Her gün uykuya daldığım,
Ordu malı ranzaları,
Unutmam lazım.

Omzumdaki katları
Çocuk aklım almıyormuş,
Şimdilerde anlıyorum,
Ve bakıyorum da, yaşlanmışım.

Tel tel dökülmüş saçlarım,
Hatta duruyor iki üç tanesi önümde,
Şu an bir anlamı yok bu tahta sıranın,
Sadece divan durmuş saçlarım, onun üzerinde.

İnsanlar var.
Solumda, önümde insanlar...
Tanımıyorum! Onlar da beni,
Sağımda ve arkamda duvarlar, onlar güzel, tanışıyoruz.

Aslına bakarsak, duvarlara yazasım var,
Hiç bir şeyi unutmamışım,
Ve sanırım artık,
Umutmamışım da.

Uzun bir şarkı, yahut bir şiir gerek,
Bizi anlatmalı içinde adlarımız olmadan,
Bizler susmalıyız,
Bizi anlatan o bestenin kucağında.

Sıradan uykulara ara verilmeli,
Yalnız biz olmalıyız,
Evet, yalnız biz.
Yanlış olan sizler, gitmelisiniz.

Durmalıyız nerdeysek,
Veya ne yapıyorsak,
Dışında kalmalıyız tüm kümelenmelerin,
İçinde biz olanların dışında.

Bu arada,
Az önceki insanlar duvar oldular,
Dört duvar var, dört yanımda,
Dört; uğursuz sayım olmalı, sayımız.

Eski kahvemde oturuyor gibiyim,
Yalnız baya eksik...
Ne elimde deste, önümde çay, ne yanımda siz,
Bir özelliği yok küllükteki küllerin, çünki hepsi benim.

Anlıyorsunuz biliyorum.
Hatta tercümanıyım bakışlarımızın.
Biz yoksak,
Sanırım bir önemi de yok gözyaşlarımızın.

Noktasız, virgülsüz sövüyorum.
Biliyorum, duyuyorsunuz,
Lakin yazamam.
Bir rütbesi olmalı yaşadıklarımızın.

Bir yerlerdeyiz, bir yerlerde,
Bir şeyler olmalı,
Yazılacak... Anlatılacak...
Elimin ucunda ama, yazamıyorum.

Bir tel daha düştü saçlarımdan şimdi,
Yaş otuz beş değil ama,
Sanırım ortasındayız ömrün,
Saçlarım... Fark etmemi istiyorlar terk edildiğimi.

Basamak basamak bir yol çıktım, çıktık,
Basamak basamak düşüyorum sanki şimdi.
Meçhule giden gemiye benim de biletim var,
Herkesin var da aslında, benimki, önemli.

İçimdeki son zehir bulutunu,
Az önce boşalttım ciğerlerimden.
Tepemdeki sinekler sarhoş oldu,
Benimle birlikte.

Uzun uzun tavana bakıyorum,
Arkamdaki duvar üşümüş,
Ben de öyle.
Sanırım sönmüş yangını içimin.

Penceremin kenarında bir ağaç var,
Sararmış yaprakları, bazıları canlı hala,
Dalları göğe el açar gibi uzanmış dört yana,
Bana benziyor, çürümüş gövdesiyle bu kavak.

Arka bahçeme iniyorum.
Yavaş yavaş yürüyorum
Yavaş yürüyorum,
Zira içimdeki aynalar kanatabilir canımı.

Öldürdüğüm çiçeklerin bedenleri çürümüş,
Bir zehir yufkası daha sarıp
Aleve veriyorum dudaklarımda,
Hava soğuk.

Sanırım böyle geçecek günüm,
Günler... Ne çabuk geçiyorlar!
Oysa hala dördü beş geçiyor saat,
Oysa hala takvim 31 Temmuz...

Perşembe, Ağustos 03, 2017

Cinayet

Tüm çabasıyla doğan karanlık gibi doğuyor geceye
Ölümün yaşama doğduğu kadar kaçınılmaz şekilde
Sinemi bir tabuta koyar gibi sakladığım sükunet
Tanrım, beni bu yaşanmaz esaretten azad et!
Azad et ki bir irinle patlasın ruhumdaki zehirler
Toprağa özgürce aksın damarlarımdaki nehirler
Bir kitabın son sayfası gibi değişmez olmalıydı
Kafatasımda akbabalara yem edilen düşler
Görmediler, yaşamak içindi tüm bu düşüşler

Kutsal bir kitabın sayfaları kadar saf ve asil
Yaratılmış bedenimi çürütüyor bu berbat nesil
Bir hapishanede volta atıyoruz her yer esir
Kurtuluşumuz yalnızca payı küçük bir kesir
Tanrım!
Bizler yazdığın düzenin yalnızca bir sayfasıyız
Ufka giden bir donanmanın özgür ruhlu tayfasıyız
Biz kürek mahkumlarını denize bırak Kaptan!
Döktüğümüz terleri paklayalım hiç yoktan

Bir mesai sonrası iş çıkışı gibi yorucu hayat
Kulağımızdaki kulaklıkla otobüsü bekliyoruz
Bizi eve bırakıp yatağımıza yatıracak otobüsü
Hava öylesine karardı ki benim biraz acelem var
Bir şeyleri düzeltecek umudum olsa da vaktim dar
İstifamı versem tazminatımı alamam biliyorum
Tanrım söyle onlara beni işten atsınlar
Her gece yarısı takvimden bir gün daha siliyorum
Tanrım, beni bu yaşanmaz esaretten azad et!
Azat et ki sussun bu içimdeki isyankar sükunet

Copyright © Sentezler

Site Sahibi: Melih Elçevik |