Hoş geldin. Sentezler'in yeni halini beğendin mi? İstediğini kolayca bulabilmen için büyük bir düzenleme yaptık.

Perşembe, Kasım 24, 2016

Einstein Haklı mı Dersiniz?

"Ön yargıyı parçalamak, atomu parçalamaktan zordur."
O gün derse geç kalmıştı. İlk ders matematikti. Öğretmeni ve arkadaşlarını rahatsız etmemek için kantinde oturmuş, dersin bitmesini beklemişti. Bir sonraki ders için sınıfa girdiğinde, tahtada sonunda soru işareti bulunan iki işlem gördü. Kalemini, defterini çıkarıp hemen not etti kimsecikler tahtayı silmeden.
Diğer dersler bitmiş, eve dönmüştü. Defterinde çözülecek iki tane soru vardı.Defterini açtı ama sorular oldukça zor görünüyordu. Sınıfta durumu da fena sayılmazdı hani. Uğraştı durdu soruları çözmek için. Öğretmen bazen böyle ev ödevi verir ve yapılıp yapılmadığını da kontrol etmezdi.Ancak yapanlar mutlaka bunun karşılığını en azından bir iltifatla alırlardı.Bazen nota da etki ederdi tabii bu durum.
Ertesi gün uzun uğraşlardan sonra çözdüğü soruları koydu hocasının masasının üstüne. Biraz da zor olmuştu açıkçası. Öğretmenin yüzünde değişiklikler oluyordu işlemi kontrol ederken. "Nasıl buldun bu sonucu?" dedi öğretmen heyecanla. "Bu soru yüz elli yıldır çözülemiyordu. Ben dün tahtaya matematiğin problemlerini anlatırken yazmıştım bu soruları. Kendim çözmeyi denemediğim gibi kimsenin de denemeyeceğini düşünüyordum. Enteresan."dedi.
Şaşırarak cevap verdi öğretmenine: "Dün derse geç kalmıştım. Tahtada soruyu görünce diğer ödevler gibi zannettim ve biraz da zorlanarak akşam evde yaptım."
Öğretmen sınıfa döndü:
"İşte arkadaşlar, yüz elli yıllık soru dediğimiz aslında yüz elli yıllık ön yargı imiş. Ah biz de ön yargılarımızdan kurtulabilsek, 2000 yıllık soru ve sorunları da çözeriz herhalde...."
Farklı düşünüş şekillerine göre çevremizde gelişen olaylara, ortaya konmuş her şeye karşı ön yargı duvarlarını örmek, zamanla yıkılması güç karamsarlık, umutsuzluk setleri haline gelecektir. Ardından kin ve nefret tohumları her tarafa dağılıp belki telafisi olmayacak derin yaralar açacaktır yüreklerde. Düşüncenin yedi iklimini soğuk bir kışa hapsetmek, gökkuşağının yedi rengini siyaha teslim etmek hem kendimize hem de bizim dışımızdaki her varlığa bir haksızlık sayılmaz mı?
Güneş her yeri aydınlatıyor. Her varlık ondan aldığı ışığı kendince yansıtıyor. Ondan uzak kalmış hangi canlı yaşamını devam ettirebilmiş? Güneşe doğru yürümek yerine niçin gölgelere, karanlıklara sığınıyoruz ki?.. Bir günebakan misali yüzümüz güneşe çevrilmiş olsun ki, yaşama gayemizi de yerine getirmiş olalım. İlk adımı atan biz olalım! Ne kaybederiz? Attığımız adıma koşarak gelenler olacaktır. Kalp kapımızı açalım ki tüm kapılar da bize ardına kadar açılsın.
19. yüzyılın ünlü ressamlarından William Holman Hunt'ın bir bahçeyi tasvir ettiği tablosu Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu.
Hunt'ın "Kainatın Işığı" adını verdiği bu tabloda, geceleyin elinde fenerle bahçede duran filozofa benzeyen bir adam görünüyordu. Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt'a dönerek: "Güzel bir tablo doğrusu ama manasını bir türlü kavrayamadım." dedi ve devam etti: "Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Kapıya tokmak takmayı unutmuşsunuz da..."
Hunt gülümsedi: "Adam alelade bir kapıya vurmuyor ki..."dedi.
"Bu kapı, insan kalbini temsil ediyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında tokmağa ihtiyaç yoktur!"
Bizim de gönül kapılarımızın tokmağı olmasın hatta kapılarımız hep açık kalsın, Güzel Anadolu'muzun bir köyüne yolunuz düşerse muhakkak göreceksiniz, kapılara kilit vurulmaz; kapılar ardına kadar açıktır ve dahi gönül kapıları...

0 yorum:

Yorum Gönder

Copyright © Sentezler

Site Sahibi: Melih Elçevik |